Pierretta Scylla
Mesaj Sayısı : 4 Kayıt tarihi : 09/02/11
| Konu: Pierretta. Çarş. Şub. 09, 2011 8:00 pm | |
| Cehenneme hapsolmuş isen, kaçamazsın. Tek bir kaçış yolu vardır; yok olmak... Cennet ise... Zaten orası seni yok olduktan sonra kucaklar. Etta.
Okuldan mı yoksa kendinden mi sıkıldığını bilmiyordu genç beden. Ama içindeki hayata dair sıkıntısı ve korkuları son iki gündür uyumasına engel oluyordu. Gündüzleri zaten yeterince beyaz olan yüzü, ölü tenini andırıyordu bu nedenle. Güzelliğinden, hırsız gibi bir kaç parça çalıyordu uykusuzluk. Çalmak değil de hapsetmekti onun yaptığı. İşkenceleri bitecek ve ardından serbest bırakacaktı, müebbet hapiste kalmış hayatını. Yine uyuyamadığı bir zamanda, sarı buklelerini elleri ile geriye iterek kalkmıştı yatağından. Başucunda duran aynaya şöyle bir göz attığında karşısında gördüğü yabancıdan ürkmüştü doğrusu. İşlerin istemediği şekilde yürümesini sevmezdi hiçbir zaman. Gecenin bu saatinde uyanık olmazdı kimse. Özellikle Hufflepuf’tan hiçbir adalet terazisi tatlı uykusunu bölmezdi. Bunun içindir ki binasına ait hiçbir yere uğramadan bedenini hızlı adımlarla göl kenarına sürüklemişti. Üzerindeki Hufflepuf’lı birisine yakıştırılamayacak biçimde siyah gece elbisesi ile oldukça güzel görünürken, birbirine karışmış tel tel saçı ve çıplak ayakları ile onu göreni güldürebilecek kadar da komikti. Aklından bir an çıkmadan önce kendine çeki düzen vermeyi geçirse de, kimsenin görmeyeceğini bildiren karanlık; fikrini değiştirmişti. Her zaman yanında taşıdığı asası yine, siyah geceliğini cebinde duruyordu. Yüzde doksan kimsenin bu saatte uğramayacağı yere gelmişti sonunda. Ne yapacağını bilmiyordu. Tek bildiği şey, dün gece gibi yatağında dönüp durmayacak; en azından temiz hava almak ve yatağına dönmek için güneşin doğuşunu bekleyeceğiydi. Göl kenarında oturdu ve olmadık bir sevinçle ayaklarını suya değdirmeye başladı. Zayıfsın... Beyninin derinliklerinden haykıran kötü yanının söylediklerini umursamıyordu. Gözleri suda oluşan sıralı halkalarda takılıp kalmıştı. Göldeki suyun, gecenin soğuğunda buharlaşmasından mıdır bilinmez, etrafı saran sis bir anda yoğunlaşmıştı. Genç beden bir an olayın farkına varamasa da ardından hayal gördüğünü kavrayabilmişti.
‘Hadi ama Pie. Üşüyeceksin!’ Babasının evlerinin kapısından bağrınışıyla titremişti kızın çelimsiz bedeni. Arkasını döndüğünde karşısında sarışın dağınık saçlı, gözlüklü ve mavi gözlü, iri yapılı, yüz hatları kırışmamış ve pürüzsüz yanaklara sahip adam duruyordu. Gözleri kendi vücuduna kaydığında, incecik bacakları ve kolları, yandan iki kuyruk yapılmış bukle şeklindeki saçları ile küçüklüğünü görmüştü. Küçük kızın yüzünü belli belirsiz bir gülümseme kaplamıştı. Ancak hafif esen rüzgârın hırçın üfleyişiyle titremişti bu cılız beden. Etrafa göz gezdirdiğinde yerlerde basıldığında hoş çıtırtılar çıkaran solmuş ve sararmış yapraklar dururken, kızın oturduğu yer denize bakan bir uçurumdu adeta. Birden geriye doğru sendeledi küçük kız. Rüzgâr sert bir soğuklukla, kızın dansına ayak uydurmak istercesine esti. Küçük kız kirpiklerini birbirine çarparak etrafı korku dolu büyümüş zümrüt yeşili gözlerle izliyordu. Birden kulaklarına dolan kahkaha ile arkasına döndü. Erkek kardeşi Eugene, elinde kâğıttan yapılma uçakla oynarken, küçük kahkahalar atarak babasının yanına doğru koşuyordu. Etta babasına özlemle olduğu yerden koşmaya başlayacaktı ki ayaklarını bastığı zeminde bir sarsıntı hissetmişti. Korkudan dolmuş olan gözlerini gökyüzüne çevirdiğinde istemsiz olarak geriye sendeleyerek, yere düştü. Havada patlayan zümrüt yeşili ışık… Bunun anlamını biliyordu ama bilmemek istiyordu. Gözlerini kapalı tuttu. Ardından büyük bir sinirle ayırdı kirpiklerini birbirinden. Büyünün geldiği yöne çevirdi büyümüş gözlerini. Kimsecikler yoktu etrafta. İstemeyerek gözlerini birkaç dakika önce babasının durduğu kapıya çevirdiğinde gördükleri hayatını değiştirecekti belki. Ama yapamıyordu, kardeşi kadar cesur olup, cansız yatan bedene doğru bırakın gitmeyi, bakamıyordu bile. Bir ses onu bu düşten çekip kopardı.
‘Etta!’ Bu, düşlerinden onu çekerek büyük bir işkenceden kurtarsa da onu, babasından çektiği için sinirlendirmişti. Aynı zamanda şaşırmıştı da. Bu saatte burada bulunması ve bu şekilde karşısında durması, Etta için garipti doğrusu. Kızın gözlerinden ve boynuna yapışmış saçlarından da anlaşılacağı gibi galiba yeni bir görüş ziyaret etmişti onu. Biraz meraklanarak ve biraz da geçmişine özlem duygusunun verdiği sinirle arkadaşının yanına giderek selam verdi. Kız birşeyler anlatmayı ister gibi Etta’nın gözlerine bakarken, Etta olacaklardan habersiz kızın burada ne aradığını soracaktı. Ama kız ondan önce davranmış ve Etta’nın hiç beklemediği kelimeler sarf etmişti. ‘Bir şeyler gördüm. Sen ve Karanlık Lady’le ilgili. Saçma bulabilirsin ama bir görüş olduğundan eminim Etta. Sanki senin yanındayım der gibiydin.’ Kızın son sözcükler Etta’nın zihninde yankılanıyordu. ‘Senin yanındayım… Senin yanındayım…’ Dehşete kapıldığını belli etmemeye çalışıyordu Etta. Söylediği kelimeleri normal, sıradan ve alay edilecek kelimeler olarak algılamaya çalışıyordu. Ne var ki bu durumda pek başarılı değildi. Boğazına takılan yumru, sanki Etta gibi inatçılık ediyor, uzaklaşmıyor ve Etta’yı zor durumda bırakıyordu. İki genç kız da yağmurun altında ıslanırken, bir yanıt bekliyordular. Etta’da kendinden bir yanıt bekliyordu. Ne diyecekti? Susması arkadaşının üzerinde daha da çok tepki uyandırırdı. Soğukkanlı olmalısın, bunu biliyorsun. Yağmur tanelerinin ıslattığı saçlarını, yapıştıkları yanağından iterek buz gibi bir ses tonu ile konuşmaya başladı sonunda Etta. 'Rüya görmüş olmayasın Liné? Benim gibi birinin öyle işlerle alakası olmadığını bilirsin…’ 'Bana güvenebilirsin Etta. Ne gördüğümü biliyorum.' Etta kendinden emin değildi. Aslında kendinden değil de, olacaklardan emin değildi... Liné hakkında düşündükleri her zaman olumlu olsa da, kimseye güvenemezdi. Zaten birgün bunların olacağını bilmiyor muydu? Tabii ki de biliyordu. Birinin birşeyler öğrenip, onu sorgulamak isteyeceğini. İşte bu zor zamanlar için, uzun bir uğraş sonucu hazırlamıştı maskesini. Yakınlarından biri de olsa bunu kimseye söylememeli; hiç kimse, hiçbir şeyi mahvetmemeliydi. Bunu bildiği halde hâlâ emin değildi. Belki bunu ona söyleyebilirdi. Ya da söylemek yerine sadece bu konudan biraz bahsetmeliydi. Aptal! Bunu yapma. İçinde ona haykıran kötü Etta’ya aldırmamıştı. En azından arkadaşına bunu borçluydu. Yüzüne hafif bir gülüş yerleştirerek, kısık bir sesle bir kaç kelime sarf etti. 'Bak, Liné. Gördüklerinin ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğunu bilemem. Ama bildiğim birşey var ki, ne aydınlığın bir parçası olarak parlıyorum, ne de karanlığın bir parçası olarak kayboluyorum. Hiçbiri. Hem, hem bunlar çok saçma şeyler değil mi? Benim bu işlerle uğraşacak vaktim olmuyor, bunu sende biliyorsun. Hem bu im-imkansız…' Genç kız son sözlerini söylerken, sisli havanın yanında damlalar hâlinde yere inen yağmurcuklar sayesinde titremişti çelimsiz düşmüş bedeni. Muggle'ların en sevdiği şeylerinden biri olan pamuk şekerin çitası kadar ince ve kırılgan olan bedeni kendini taşımakta zorlanınca, arkadaşının ve kendisinin ıslanmasına mani olmak için, karşısındaki genç bedeni, yağmurun ulaşamadığı bir yere çekiştirirken, arkalarda bir yerlerde bir misafirin olduğu haber veren bir dalın sesi yankılanmıştı kızın kulaklarında. Olduğu yerde dona kalmıştı vücudu. Sadece gözleri, etrafı süzüyordu birilerini ararcasına. Sana konuşma demiştim; salak ! Eli istemsiz bir şekilde siyah geceliğinin, bel kısmında olan büyük cebine doğru gitti. Meşeden yapılmış esnek asasını, yağmurun ıslaklığını taşıyan ellerin ile tutarken, az ileride bir kıpırtı görmüştü. Aynı anda asasını oraya doğru yönlendirirken, yanında ki arkadaşı aklından tamamen çıkmıştı ve istemsiz bir şekilde sesi sinirli çıkmıştı. 'Sen! Göster kendini!' 'Konuşmanızı mı böldüm yoksa?' Kız, kibirli bir ifade ile yanlarına yaklaşırken Etta, hafızasında canlanan bir kaç anıyla meşgul olmuştu o sıralar.
'Dikkat et, seni kokuşmuş porsuk!' Lanet ederek kovulduğu ortamdan uzaklaşıyordu sarışın cadı. Hem küçük hem de Hufflepuf'lı olması, Slytherin'lilerin arasından bu sözcüklerle kovulmasına neden oluyordu. Aralarında kendine çok benzettiği bir Slytherin'li kızı görmüştü. Sarışın cadı ile göz göze geldiğinde, gözlerini başka bir yöne çevirerek oradan, elindeki kitaplarıyla uzaklaşıyordu. Asla kin besleyen biri olmamasına rağmen, onları unutmatacağını biliyordu Etta. Çünkü o gün yaşadığı farklı bir olay, tüm günü hafızasına çivilemişti. İntikam kudretli bir güçtür. Kovulduğu ortamdan ayrılıp, Hogwarts'tan görünmeyen büyük bir çimliğe doğru gitmişti. Elindeki kitapları oturacağı çimenlerin üzerine fırlatmıştı. Bazen kendinden gurur duyarken, bazen ise Hufflepuf'lılara karşı duyulan belli mantıksal yolun kurbanı olduğu için kendinden nefret eder derecesine geliyordu, ne yazık ki. Bağdaş kurarak oturduğu yerden, kuşların çığlıklarını, suyun haykırışlarını, ağaçların yapraklarıyla olan kavgalarının seslerini duyuyordu. Cübbesinin cebinde duran asasını yerinden çıkardı ve Avis büyüsü ile biraz zaman geçirmeye çalıştı. Hiçbir işe yaramıyorsun... Ne var ki, etrafı kaplayan ürpertici soğukluğu hissedene kadar. Sesler duyuyordu; sonsuz karanlık fısıltılarını sarı cadıya yöneltmiş, ona sonsuzluğun kapılarını girmesi için aralamışlardı. Karanlık onu çağırıyordu.
Genç cadının sarf ettiği yeni kelimeler ile geçmişten şuana doğru çekildiğini hissetmişti sanki. 'Bu kadar sinirli olma istersen, sonuçlarına katlanmak zorunda kalabilirsin. Ve sen-' Kız sözlerini söylerken bakışlarını diğer cadıya çevirmişti. ‘Vaktini ve değerli görü yeteneğini böyle şeyler için harcaman gerçekten yazık. Onun Karanlık Lady'e ne yararı olabilir ki?' Daha önceden mutlaka tanışmış olmaları gerektiğini düşündüğü iki kızın arasında geçen diyalog, sarışın cadıyı güldürmüştü. Yağmur damlalarının neden olduğu soğukluğun kapladığı mor dudaklarının arasından çıkan tiz ses yanındaki iki genç cadının dikkatlerini üstünde taşıyordular. Gülerken vücudunun titremesi ile görüntü olarak ürkünç bir kare yakalanmış olsa da, nedeni yağmurdu. Yağmurun ıslattığı saçları suratına yapışmıştı. Sarışın, asasını elinden bırakmasa da karşısındaki genç cadıyı bir tehdit olarak algılamadığını belirtmiş, asasını yere doğru indirmişti. Yakın arkadaşlarından birisi olan Liné'nin şuanda karşılaştığı Etta modeli ile, ilk defa yanyana durduğunu anımsayarak, haraketlerine biraz daha özen gösterdi. Onlar seni gerçek Etta olarak tanımamalı. Suratında yer tutmuş sarı saç tellerini yüzünden çekerken Lydia'ya döndü. Sözlerini söylemeden önce kızı biraz süzmüştü. Kızın kişiliği Etta'ya uymasada görünüşleri oldukça benziyordu. Saçma bir düşüncenin beynine nüfus ettiğini kavradığında düşüncelerini bir çırpıda uzaklaştırdı. Sen onlar gibi değilsin. Teksin, özelsin... İçinde savaştığı kötü yanı haklıydı. 'Katlanmak zorunda kalacağım sonuçları merak ettim doğrusu!' Sözlerini söyledikten sonra yeni bir kahkaha dalgası gecenin karanlığını yarıp uzaklaşmıştı gökyüzünde. Eğlence şimdi başlıyordu. 'Yuspar Avorus Maxima!'*Başka bir sitede yazdığım Rp'lerden biridir. | |
|
Death Zone death zone yönetim
Mesaj Sayısı : 54 Kayıt tarihi : 08/02/11
| Konu: Geri: Pierretta. Çarş. Şub. 09, 2011 8:03 pm | |
| Betimlemeler güzeldi. Renkler çok göz yormuyordu. Anlatım etkileyici ve akıcıydı. Beğendiğimi söylemeliyim. Ama kesme işaretiyle değil de tırnak işaretiyle konuşmaları yapsanız daha iyi olurdu. yazım hatası vardı ama çok azdı. Klavyeden, hızlı yazmaktan kaynaklansa gerek. İyi rp'ler. Puanınız: 97 | |
|