Yarım yamalak yorumlarla uyutulan kaldırımlar, günbegün büyüyerek katı bir ifadeye büründüler bugün. Bir şehrin şah damarı çatladığında, gece de terbiyesizliğin sınırlarını zorluyor işte. Yıldızlarda yerin dibine giriyor neticede. Mütevazi derin bir hüznün bağrına indim, diyorum. Geçmişim tenime uygulanan işkencelerden susuzluğum almış yürümüş. Adeta bağrımda seraplarla süslenmiş bir çöl büyütüyorum. Çok garip geliyor ki ağzımdan ne zaman çöl mahlası çıksa öcüne sadık akrepleri haliyle yelkovanları anımsıyor. Zamanımızın makasla kesilircesine anbean kısaldığını bana biçilen vadenin birkaç beden küçüldüğünü düşünüyorum. Efsane bir çocuk olmak için dünyanın ipliğinde evrenin zihninde yerim olsun maksadıyla belki de. Önümdeki bütün gösterişsiz ecelleri ekarte ederek kendime muazzam bir ölüm hazırlıyorum. Sabredip de azraille burun buruna geldiğimde o kötü fotomoto esprisini dizginleyerek kıyamet tiyatrosuna ne kadar hazırlıklı olduğumu, herşeyi en doğru şekilde benim düşündüğümü bu olağanüstü toplantıya katılan bütün doğaya haykırmak istiyorum. Hayat düzenleme sonucu hileli bir çıkar çarkına çevrilirken ben de aksiyonu oldukça yüksek beynim sayesinde şeytanın bacağına tekmeyi indiriyorum. Bu yaşam örgüsünde ömrümün kim bilir afrodizyak etkili bir akşamın pencere seyrinde belki. Düşmanlarımın hepsi keskin nişancıydı. Hepsi asanın çıkardığı büyüye falso verebilen tiplerdi ve hepsi zevke sefaya düşkün mazoşist mahluklardı. O çalkantılı günlerde ben bütün düşüncemi kendime saklıyordum. Takvim ve saatlerde bile bir dengesizlik sözkonusuydu alemimde. Meyvenin kabuğundan ayrılması anını yaşamamak için terler döküyordum belki de. Vejetaryenliği seçen bir panterden farksız varlığım. İçi geçmiş ömürler sokağının kaldırımlarından, Beni Anlamayan İnsanlar Kıtası’na hareket ederken, sahibinin adını dahi aklında tutmakta zorlanan insanlar, gurbetliği sona eren kum saatim uzak okyanuslardan emekli olduğundan bu sapa coğrafyada hiçbir işe yaramayan pusulam. Tabii bir de hiçbirşey’im var yanıma aldığım. Damarlarımdaki arsızlığı ustaca gizleyen bir okuldayım. Hogwarts kraliyeti. Ne mükemmel ama. Ve yine şizofren beynim beni ücra köşelere taşıyor. Kafam dağılacakya hani kendimi kandırmak için birkaç dakika saat. Büyülü merdivenleri izliyorum ve ikinci kattayım. Tozlu bir kapı ve altından ışıklar sıçrayan bir oda görmekteyim. İçeri sessiz ve sinsice daldım. Tozlu hayalet resimleri, tozlu işe yaramayacak kitaplar ve soğuk bir mekan görüyorum. Gözlerimi havaya kaldırarak beynime hükmetme çabaları. Dün akşam azraillerin, şeytanların gözlerinin ardında kalan hislerimi kırmızı bültenle her delikte aranan katile armağan ettim. Böyle zamanlarda hep beynimde birşeyler kırılganlaşır. O sıralarda hisler gizliliğini bırakıp gerçek birer özne olurlar. Zihnime karlar yağıyor Tanrım! Rengini elma şekerinden alan günlerim aklımı kurcalıyor. Portakalın kabuğundan ayrılması portakala nasıl acı veriyorsa aynı durumlara düşüyor gibiyim. Genç yaşta isteksiz yüzüm, kalabalıklara manevra atıp düzgün bir çalımla giriyor kadraja ve aniden gözlerim, evet onlarda durumuma üzülüp kararıyorlar. Nasıl bir stratejinin içindeyim bilemiyorum. Tek bildiğim bunu papazların dahi çözemeyeceği. Karanlık sokaklarda izini seri kaybettiren biri olmak kolay görünen bir iş olmadı haliyle. Aynı semtin sıra sıra dizilmiş çakıllı sokaklarında kinle süslenmiş davetiyeler yolladık iki uğursuz adrese. Sürü sürü karıncanın katil sıkıntıları, ve de herkezi kaçıran arsızlıklarımız tüyü bitmemiş çocuklara korku salıyordu. Patlamaya hazır volkan gibi köşe başlarında duruşlarımıza ne demeliydi? Hayata karşı rest çeken korkusuz şeytanlar iyi bir lakapmıydı? Yok hayır bize bir lakap yetmez. Birçok lakap hakediyor bu bedenler. Herşey kırılırdı hani, ortamı bir zehir alırdı. O anda varoş bir restorantın paslı kartviziti miğdemizi bulandırıp perişan ederdi hepimizi. Elma şekerlerini çok idealist buluyorum nedense. Manyaklığımdan olsa gerek. Zihnime aniden parça parça yağmurlar yağdı. Buda zamanı dolduğunda dinecekti nasıl olsa. Yazık bana! Kontrolünü kaybeden yırtıcı bir sırtlan gibiydim. Hayatımın el frenini çekmeyemi çalışıyorlar aman tanrım. Toslamaya yer aradım yaptıklarımın duvarlarında. Sade ve acıtmayan bir toslama olmayacaktı emindim. Hayır! O gömleğimin üzerindeki kırmızı sular bana ait değil diyaloğunu hep tekrarlamakta baygın bir duruma sokuyor beni. Romantizm tarafımda yok değil tabi. Aşklarada yer verebilen biriyim oysa. Ürpertici açılış muhabbetlerinden sonra vicdanların süper bir cesaretle ortaya atıldığı büyük patlamadanda eski bir yürektim ben. Paha biçilmez bir yürek, zararlı bir zihin, kaydadeğer tasarımların üstünde bir karakter herşeye değer bu sıkışık dünyada. Unutulmuş acılar taze olanların gölgesinde hani. Enerjisi yüksek anılar sayesinde yürüyorum dar yerlerde. Kendimi yazıp yazıp okuyorum bugünlerde. Eskileri tekrar gözden geçiriyorum. Ortalama yaşam süresini kısaltıyorum bilinçli bilinçli. Yoksa ben bir canimiyim. Hayır hayır ben kanı bozuk şımarık zihinlere bir serikatilim. Dedim ki zihnime; Ne gerek var bu kadar laf cambazlığına. Hızlı hızlı artan yüzlerce kainat kavramlarının tam ortasında sadece zaman azalır.