Düşüyordu.
Simsiyah bir boşlukta hiç durmazcasına düşüyordu.
İçinde kalan çığlığı, boğazını aştıktan sonra ağzından çıkamıyordu. O kadar hızlı düşüyordu ki nefes bile alamıyordu. Öleceğinden emindi artık.
“Neler oluyor?” diye düşündü yarı uyanık zihni. “Bu gerçek değil Evie. Bu gerçek değil. Değil. Değil…”
Uykudan mahmurlaşmış zihni geç yanıt veriyordu. Evelyn bunun bir rüya olduğunu biliyordu fakat uyanamıyordu. “Düşene kadar uyanamayacağım,” diye düşündü. Sonra içini bir korku kapladı. Bu kapkaranlık uçurum, ya gerçekten sonsuzsa? Ya bir daha asla uyanamazsa?
Rüya değişmişti. Üzerine doğru ağır ağır yaklaşan bir yüz görüyordu artık. O puslu karanlıkta yüzün hatlarını ancak belli belirsiz seçebiliyordu. Loş bir ışık vardı. Sonradan o ışığın Ay’dan geldiğini anladı Evelyn. Yüz kaybolmuştu. Etrafına bakmayı akıl edebildi. Belli ki saray gibi döşenmiş bir odadaydı. Etrafına bakınarak bir ışık düğmesi aradı. Yoktu. Sadece gaz lambaları vardı. Evelyn rüyanın onu götürdüğü yere gitmeye karar verdi. Belli ki şu anda ortaçağda bir saraydaydı. Gaz lambasını yaktıktan sonra etrafına bakındı. Her yere altın ve kırmızı renkleri hakimdi. İskemleler, masalar, yataklar… Hepsi gaz lambasının ışığı altında parlıyordu. Eveyln en ince ayrıntıları bile görebiliyordu, masadaki örtünün işlemelerini, iskemlelere büyük bir ustalıkla kazınmış çiçekleri… “İlginç,” dedi kendi kendine yüksek sesle. İrkildi. Sonra rahatladı. Belli ki yalnızlık onda birinin sesini duyma isteği uyandırmıştı. Eh, etrafında başka kimse olmadığı için yüksek sesle konuşmuştu belli ki. “Hayal gücüm bu denli iyi değil diye biliyordum,” dedi kaşlarını kaldırarak. “Demek ki yanılmışlar.”
Birden yine heyecanlandı. Kalbi hızlı bir şekle atıyordu. Kalbinin çıkmasını önlemek istermiş gibi göğsünü tuttu. “Sakin ol, bu sadece bir rüya Evie. Kimse sana zarar veremez,” dedi kendini rahatlatmak için. İçecek bir şeyler olup olmadığına baktı. Etrafta mobilyalardan başka hiçbir şey yoktu. Paniğe kapılmaya başlamıştı. Kapıya koştu. Aynı iskemleler gibi onun da üstüne çeşitli desenler kazımıştı, fakat Evelyn’in durup da inceleyecek vakti yoktu. Kapının kolunu çekmeyi denedi. Kilitliydi. Bir anahtar deliği aradı fakat yoktu, demek ki kapının arkasına bir şey koymuşlardı. Artık iyice paniğe kapılmaya başlamıştı. “Bu rüya bu kadar yeter,” dedi kendi kendine. Suratına vurdu. Sonra gözlerini açtı, hala odadaydı. “Ben kırılgan değilim,” dedi kendi kendine. Yatağa oturup derin bir nefes aldı. Ellerini yastıkların üzerinde gezdirdi. Birden durdu. Yastığın içinde sert bir şey vardı. Yastığın kılıfını tersyüz etti ve içinden bir kağıt düştü. “Sevgili Evelyn,” diye başlıyordu not.
“Sakın korkma. Biliyorum, bunun sadece bir rüya olduğunu düşünüyorsun tatlım, ama bu kaderini belirleyecek olan sınav. Sadece bu notu bırakmak için içeri sızmadım elbette, sana bu kaleden çıkışta yardımcı olacak ipuçları ve eşyalar da bıraktım. Sakın paniğe kapılma hayatım, olur mu? Burada en büyük korkularınla yüzleşeceksin, fakat kaleden çıkmayı başarırsan geriye hiçbir şey kalmayacak. Söz veriyorum hayatım. Ve özür dilerim. Seni bu işe bulaştırmayı hiç istememiştim.
Sevgiler, baban.”
Evelyn kağıdı aniden bıraktı ve odanın içinde dört dönmeye başladı. Neler oluyordu burada? Babası ne demek istiyordu? Evelyn’in daha çok sorusu vardı, fakat yeterince cevap yoktu. “Buradan çıkmalıyım,” dedi kendi kendine. "Şu an için önemli olan sadece bu.”
İlk önce odadan nasıl çıkacağını çözmeliydi. Pencere yoktu, ay ışığının odayı aydınlattığı yer sadece tavandaki ufak bir deliktendi. “Kapıdan çıkmalıyım,” dedi Evelyn. “Ama nasıl?”
Birden yatağın başında asılmış iki ince kılıç gördü. Önce pek dikkat etmedi. Sonra bakışlarını yavaş yavaş kapıya çeviri. Bu kadar basit olabilir miydi gerçekten? Kılıçları kaptı ve kapının arasında soktu. Kılıcı aniden indirdi. Acaba kilit kırılacak mıydı? Bekledi, bekledi. Kapı aniden zangırdadı. Denemek için kapıyı azıcık ittirdi ve… kapı açıldı. “Artık özgürüm!” dedi Evelyn sevinç içinde. Yani kısmen özgürdü.
Sonra sarsıldığını hissetti. Neler oluyordu? “Eveyln, Evelyn…” diye ona sesleniyordu bir ses. Kendine engel olamadan gözlerini açtı. Önce nerede olduğunu anlayamadı. Sonra ahşaptan tavanı gördü. Sonra odasının tanıdık rahatlatıcı mavi duvarlarını. Sonra da yanı başında oturmuş, saçları hafiften kırlaşmış, ona endişeli gözlerle bakan ve onu sarsan babasını.
“Ah, Tanrı’ya şükür!” dedi babası. Rahatlamış gözüküyordu. “Evelyn, hiç dönmeyeceksin sandım. Odadan çıkabildin mi?”
“Baba?” dedi Evelyn ağzı bir karış açık bir şekilde. İlginç bir biçimde ışıklar açıktı. Ama nasıl olurdu, sabah olması gerekmez miydi?
“Ah Evelyn, hiç uyanmayacaksın sandım. Onlara senin hazır olmadığını söylemiştim, hem daha yaşın küçük! Seni 18 yaşında almaları gerekiyordu ama onl-“
“Baba, saat kaç?” dedi Evelyn babasının sözünü keserek.
“Hayatım, saat akşam yedi,” dedi babası endişeli gözlerle.
“Ne? Yani saat onda kalkmam gerekirken ben akşam yedide mi uyandım? Bugün mezuniyet balomuz var!” dedi Evelyn telaşlı adımlarla banyoya koştururken. Gözleri aynaya takılınca durdu. Ne kadar da çökmüş ve zayıf gözüküyordu. Babası bir anda arkasında belirdi. “Hayatım, bugün ayın on sekizi değil. Bugün ayın yirmi biri. Tam üç gündür uyuyorsun,” dedi.
“Ne?” dedi Evelyn ağzı açık kalarak. “Şaka yapıyorsun değil mi? O kadar uyumuş olamam! Hem diyelim ki o kadar uyudum, sen neden beni uyandırmadın peki?” diye suçlar bir edayla sordu babasına.
“Tatlım, seni uyandırmayı denedim. Ne başından aşağı su dökmediğim kaldı, ne de tokat atmadığım. Ama uyanmadın Evelyn. Bana üç günün sınır olduğunu söylemişlerdi, ben de seni kendi haline bıraktım. Yemek yemeyi reddediyordun. Sadece su içirebildim sana. Üç günü geçmeye başlayınca uyandırmaya çalıştım. Tanrı’ya şükür ki, bu sefer uyandın.”
Evelyn şoktaydı. “Ama nasıl olur?” dedi babasına. “Ben asla o kadar uzun süre uyumam ki!”
“Bu testin bir parçası. Üç gün rüyada kaldıktan sonra, bir gün uyanıp ihtiyaçlarını giderebiliyorsun. O yüzden sen yemek yemeye başla, ben sana olanları anlatırım.”
Evelyn ne kadar aç olduğunu ancak o zaman fark edebildi. Hemen aşağı kata, mutfağa koşup yemek yemeye başladı. Belli ki babası o uyanınca yesin diye bir sürü yemek yapmıştı.
"Anlat bakalım,” dedi ağzı dolu bir şekilde.
Ve babası ona her şeyi anlattı. Simyacıları, testleri, bunun bir aile geleneği olduğunu ve kaçış olmadığını.
“Peki ya kaleden çıkamazsam ne olur?” dedi Evelyn. Babasına nasıl çıkacağını sormadı. Bunu kendi başına başarmak zorundaydı.
“Hayatım, sen teste erken tabi tutulduğun için sana bazı ipuçları bırakmama izin verdiler. Sen sadece çıkmayı düşün, gerisini düşünme.”
“Baba, ne olur?” diye ısrar etti Evelyn.
“Tatlım o zaman… Uykundan bir daha uyanamazsın.”
Not: Başka sitelerde de Evelyn Camilla Maidie adlı hesaplarım var ve aynı rp. Sorun olmaz umarım. Ayrıca sanırım bilgisayarda problem var, renklendiremiyorum. Eğer çok gerekli derseniz başka bir bilgisayara geçtiğimde renklendiririm